5 Temmuz 2012 Perşembe

İstanbul Türküsü


İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Târifsiz kederler içinde.

Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuştum:
"İstanbulun mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı 
kuşları;
Edalı'm,
Boynuna vebâlim.!"
"İstanbulun orta yeri sinama;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın ana-
ma;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı'm,
Boynuna vebâlim!"

İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu;
Târifsiz kederler içinde. 

Orhan Veli

Otuz Beş Yaş

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

C.S.Tarancı

Teşekkür

Olgun bir
Meyva gibi öl;
Ve ölürken,
Seni taşıyan ağaca
Teşekkür et.

Epictetüs

Fantazya

Bir hava bilirim, dünyalara değişmem:
Bütün Rossini, Mozart, Webert sizin olsun
Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem,
Yalnız ben duyarım onda ne varsa füsun!

Ne zaman o havayı dinleyecek olsam
Ruhum gençleşiverir birden iki asır.
Onüçüncü Louis devridir, vaki akşam!
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır.
Camları kızıla çalan renklere yanan,
Kiremitten bir şato, köşeleri taştan.
Etrafı çepçevre bağlar, bahçeler, parklar;
Bir dere akıyor çiçekler arasında.

Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede;
Eskidir geçmiş zaman esvapları eski.
Görmüşlüğüm var bu kadını; ama nerde?
Hatırlıyorum, başka bir hayatta belki!

Gerard De Merval

Yaylalar

Yola düştü yine seve inana,
Kıyında koyununu açtın Sinan'a
Ahı minarece yükselen bana
Kubbe kubbe vuslât yetir yayalar

Çilem kavuşmayı hak etti yine,
Hasret iç kapıma tak etti yine.
Kat ister seline ister yeline,
Beni sevdiğime götür yaylalar.

Yanındayken kimler ile yarışmam,
Onsuz cennet olsa gülmem barışmam,
Bir esersem kıracağım karışmam,
Dallarını çıtır çıtır yaylalar.

Cümle halkın kucak açsın sevgime.
Beni bas bağrına, deme; kim kime.
Siğnen kâğıt olsun benim, derdine.
Yaz sapanla satır satır yaylalar.

Hamurunu boz toprakta yoğurdun.
Kulağıma, "Yeşil" diye çağırdın.
Anam beni ne gün için doğurdun,
Anam benim, anam bozkır yaylalar.

Bitmez susuzluğum gitmeli biraz,
Baharsın, ha gayret, kış içinde yaz.
Bir göğüsten üzüm, dudaktan kiraz.
Yiyeyim ben kütür, kütür yaylalar.

Gökten bir evvelki kat, toprak sedir.
İletin tanrıya kulların bir bir.
Bakma başkasına: sıra benimdir;
Gözetme hiç gönül hatır yaylalar.

Bor bülbülü baş ucumda şakısın.
Uşak kızı gelsin beni dokusun.
Ömür yetmez; "Ömer" yetmez okusun,
Emrahı, Yunusu getir yaylalar.

Ben dinlemem gönül hatır yaylalar.
Ya kırk katır, ya kırk satır yaylalar.
Ya beni yarime götür yaylalar.
Ya yolda aklımı yitir yaylalar.

B.K. Çağlar

Düşünceler

I
Gördüğün göz
Gördüğün için değil
Seni gördüğü için göz.

II
Yaşamakla düş arasında
Üçüncü bir şey var.
Bil bakalım nedir?

III
Yalnızlığımda
Gerçek'ten
Daha çok şeyler gördüm

IV
Yaşamakla düş arasında
Mühim olan bir şey var:
Uyanmak!

Antonio Machado

Aşkın Sırrı

Hiçbir zaman
Aşkını söyleme
Çalışma:
Çünkü,
Hafif rüzgârlar eser,
Görünmeden sessizce.

Aşkımı söyledim,
Aşkımı anlattım;
Titreyerek, ürpererek,
Dehşetli korkularla;
Ah benden ayrıldı gitti.


Bir seyyah 
Çıka geldi,
Görünmeden, sessizce;
Onu, bir iç çekişiyle
Aldı götürdü.


William Blake

Hancı

Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı! 
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
Aman karanlığı görmesin gözüm, 
Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş... 


Sıla burcu burcu, ille ocağım...
Çoluk çocuk hasretinde kucağım 
Sana her şeyimi anlatacağım, 
Otur başucuma sor yavaş yavaş. 

Güç belâ bir bilet aldım gişeden, 
Yolculuk başladı Haydarpaşa 'dan... 
Hancı, ne olur, elindeki şişeden 
Bir kaç yudum daha ver yavaş yavaş!...

Ben o gece hem ağladım hem içtim, 
İki gün diyardan diyara uçtum 
Kayseri yolundan Niğde'yi geçtim, 
Uzaktan göründü Bor yavaş yavaş... 

Garibim, her taraf bana yabancı, 
Dertliyim çekinme, doldur be hancı! 
İlk önce kımıldar hafif bir sancı, 
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş...

Bende bir resmi var yarısı yırtık, 
On yıldır evimin kapısı örtük... 
Garip birde sarhoş oldu mu artık 
Bütün sırlarını der yavaş yavaş... 

İşte hancı! ben her zaman böyleyim, 
Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim? 
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim? 
Şu benim hesabı gör yavaş yavaş...


B.S. Erdoğan

Su, Rüzgâr ve Namus

Daha çocukluğumda
Bu masalı dinlemiştim;
Su, rüzgâr ve namus
Birgün saklanbaç oynamağa başlamışlar

Önce su saklanmış;
Fakat çabuk bulunmuş
Derin vadiler arasında...

Sonra rüzgâr saklanmış,
Onu da bulmak kolay olmuş
Yüksek dağlar tepesinde...

Sıra namusa gelmiş
O da şöyle söylemiş:

Dinleyin bir kere
Ben kaybolursam
Bulunmam hiçbir yerde..

İşte, o günden beri namus kaybolunca;
Bulunmaz hiçbir yerde.

Petröfi Sandor
Tercüme: Nilüfer Woods

Anneler

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna,
enimde bir yara işler gibisin.
Titrerim rüzgârlar keder vermesin.

Anneler beşikten der çocuğuna;
Acını görmesin gözüm alemde.
Teselli demeksin bana son demde.

Bütün ümitleri yer alır gider,
Tomurcuk açılır sel alır gider.
Anneler büyütür el alır gider.

A.K. Tecer

Hayırlı Fırtına

Damımın üstüne düşen
Ve beni hiç uyutmayan yağmura
Lanet ediyorum....

Bahçemi harp eden
Ve yaprakları
Dallarından ayıran rüzgâra
Lanet ediyorum...

Fakat, sen gelince 
Yağmura şükrettim..
Çünkü ıslak elbiselerini
Çıkarmağa mecbur oldun.
Rüzgâra şükrettim:
Çünkü lâmbamı söndürdü.

Luei Chie

Ne Söylerler

Yalancı dünyaya konup geçenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Üzerinde türlü otlar bitenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Kimisinin üzeride biter otlar,
Kimisinin başında sıra selviler,
Kimi mâsum, kimi güzel yiğitler
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Yunus der ki, gör gör takdirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları,
Başları ucunda hece taşları,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Yunus Emre

Aşk

Aşk size kılavuzluk edince peşinden gidiniz,
Aşkın yolları dik ve sarp olsa da....
Aşkın kanatları sizi kucaklayınca, ona ram 
olunuz,

Kanatlarının arasına giren kılıç sizi yaralasa
da.
Aşk, size söz söyleyince ona inansanız,
Sesi şimal rüzgarlarının bahçeler perişan et-
mesi gibi,

Rüyalarınızı altüst etse de....
Aşk, kendinden başka bir şey vermez
Ve kendinden başka bir şey almaz....
Siz, aşka yol göstereceğinzi sanmayın,
Çünkü, aşk, sizde değer görürse her yolu gös-
terir.

Halil Cibran

Eski Şarkılar

Bir gün döner gelirse
Ona ne söylemeli?
- Dersinki bekleyerek
Kapat gözlerini.

Ya yine o sorarsa
Beni hiç tanımadan?
- Belki bir derdi vardır,
O'na kardeşçe davran...

Nerde diye sorarsa, 
Ne cevap vereyim ben?
- Ver altın yüzüğümü
Hiç bir şey söylemeden

Ya derse ki salonda
Neden yok hiç kimseler
- Açık kalmış kapıyı 
Sönmüş lâmbayı göster.

Ya o zaman derse ki,
Nasıl oldu ölümü?
- Belki ağlar korkarım 
Söylersen güldüğümü...

Maurice Maeterlinck

Eşref Saati


Ahmet Dallı'ya

Ali bey fukara
Kullandığı meydan saati
Beli bey zengin
çifte çifte kol saati duvar saati
Hasan beyinki guguklu 
Hüseyin beyinki zilli düdüklü
İyi saatte olsunlar Mehmet beyefendi cep saati aşır
Altın köstekli
Ahmet beyefendiyi sormayın
Bir saati var ki
Eşi dünyada bulunmaz
Ahmet beyefendi
Eşref saatinden başka saat kullanmaz


Ü.Y. Oğuzcan

Bursada Zaman

Bursada eski bir cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su,
Orhan zamanından kalma bir duvar,
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar,
Eliyor dört yana sakin bir günü,
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde, gülüyor bana derinden,
Sanki bir hatıra serinliğinden ,
Ovanın yeşili, göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.....
Bir zafer müjdesi burda her isim,
Yekpare bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hala bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bu eski zaman vehmiyle...
"Gümüşlü", bir fecrin zafer aynası,
"Muradiye" sabrın acı meyvası,
Ömürünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler eski bahçeler,
Şanlı menkıbesi binlerce erin,
Sesi arşa çıkan hengâmelerin
Nakleder yâdını, gelip gecene
Bu hayalle uyur Bursa her gece;
Her sabah onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta selviler güller
Serin hülyâsiyle bahçelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şarkılarından
Billûr bir âvize Bursada zaman.
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musiki gibi zamandan
Çinilere sinmiş kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neş'esini
Aydınlanır gördüm tebessümünle,
İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu haya içinde ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk
Havayı dolduran uhrevi ahenk.
Bir ilah uykusu olur, elbette....
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki rûyası eski cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.

A.H. Tanrıpınar


Ve Böyle Bİr Yeviye...

Vakit dar olsa gerek
Hep içim ürpererek, diyorum.
Vakit dar olsa gerek.

Belirsiz bir alemde,
Ekseri penceremde, bekliyorum.
Bir bahar olsa gerek.

Binmişim bir gemiye
Ve böyle bir teviye, gidiyorum.
Bir diyar olsa gerek.

A.M. Dranas

Kış Behçeleri

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı,
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.

Can veri kışın sunduğu taslarla zehirlerden
Her gonga kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.

Yerlerde gezen hatıralar var korkulukta:
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle, ufukta,
Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.

İçlenme tabiattaki yekpare kaderden,
Yas tutma dağılmış diye gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmiyecekler.

F.N. Çamlıbel