9 Temmuz 2012 Pazartesi

Sone

Hayır,
Gözlerinin tatlı parıltıları
İlk defa bana çarptığı zaman,
Bu, gözlerime görünen
Öldürücü bir hâdise olmadı.
Ve ruhum,
Öldürücü zannedilen bakışlarından
Gök yüzünde kavuşacağım rahatı,
Bulacağımı umdu.
İşte ruhumun bestelediği
Edebi gaye...


Michel Ange
Tercüme: Dr.T. Tunaya

Dedim Dedi


Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun, dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır, dedi ki  yok yok 

Dedim inci nedir, dedi dişimdir
Dedim kalem nedir, dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir, dedi yaşımdır
Dedim daha var mı, dedi ki  yok yok.

Dedim ölüm vardır, dedi aynımda
Dedim zulüm vardır, dedi boynumda
Dedim ak sineler, dedi koynumda
Dedim sevebilsem, dedi ki  yok yok.

Dedim Erzurum nendir, dedi ilimdir
Dedim gider misin, dedi yolumdur
Dedim "Emrah" nendir, dedi kulumdur
Dedim satar mısın, dedi ki  yok yok. 

Erzurumlu Emrah

Sarhoş Gemi'den


Ölü sularından iniyordum nehirlerin
Baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış
Cırlak kızıl derililer, nişan atmak için
Hepsini soyup alaca direklere çakmış.

Bana ne tayfalardan; umurumda değildi
Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere;
Bordamda gürültüler, patırtılar kesildi;
Sular aldı gitti beni can attığım yere.

Med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde,
Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış;
Adaların karalardan çözüldüğü günde
Yeryüzünde böylesine allak bullak olmamış.

Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;
Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;
Bir mantardan hafif, tam on gece, hora teptim:
Bakmadım fenerlerin budala gözlerine.

Çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan
Tatlıydı çam tekneme işleyen yeşil sular;
Ne şarap lekesi kaldı, ne kusmuk, yıkanan
Güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.

Gece ve Yıldızlar


Gece. Şehir uyumuş.
Kocaman pencerenin ardında
Can çekişen bir adam gibi
Sakin, heybetli.

Camın önünde kederli biri
Küsmüş talihine
Göğsü bağrı açık
Yıldızlarda gözleri.

-Yıldızlar, yıldızlar!
-Nedir kederimin sebebi?

Yıldızlar, yıldızlar!
-Nereden geliyor bu keder?
Ve yıldızlar konuşuyor
Anlatıyorlar her şeyi.

Alexandr Blok

Bizim Kasaba


Sahilini dalgalar döver
Ağaçlarını rüzgar!
Gönülden söylenen türküleri vardır
Bizim kasabanın
Sabahın sırrını çözmek için
Erkenden, balığa çıkar balıkçılar...
Gemicilik oyunları oynarlar bütün gün,
Tek katlı evlerin eşiklerinde;
İkinci nevi ekmek yiyen yeşil gözlü çocuklar.
Akşam vakti
Pembe fistanlı kızlar dolaşır yollarında
Avare delikanlılar iskelede
Sevgililerini bekler
İhtiyarlar nargile içerler kahvelerde...

Yaz gelince kızlar sevdalanır
Aşk şarkıları söylerler denizde,
Delikanlılar onları dinleyip
Kederlenirler...
Bulutu cömert, güneşi lütufkâr,
Rüzgârı hoyrattır bizim kasabanın!
Bakkal kâğıdına şiir karalayan
şairleri de vardır...

Kemal Dayan

Sessiz Gemi


Artık demir alma günü gelmişse zamandan,
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan. 

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu.

Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler
Bilmez ki, giden sevgililer dönmiyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Y.K. Beyatlı

Sonnet


Bir çiçek demeti gönderiyorum size;
Kendi elimle kopardım bu çiçekleri;
Yarına kadar hepsi döküleceklerdi,
Biri çıkıp akşamdan onları dermese.

Size güzel bir ders olmalı bu hâdise;
İstediğiniz kadar güzel olun şimdi,
Kaybedeceksiniz elbet bu güzelliği,
Bu çiçekler gibi solacaksınız siz de.

Zaman geçiyor, sultanım, geçiyor zaman.
Zaman değil geçen, en güzel çağı ömrün;
O büyük dalga bizi de alacak bir gün.

Göçüp gittiğimiz gün biz de bu dünyadan
Unutulur sevdiğiniz, sevildiğiniz.
Sevmeye bakın geçmeden güzelliğiniz.


Ronsard

Birisi


Bir şey var aramızda;
Senin bakışından belli,
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de ayni şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze. 
Bir şey var aramızda:
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor.
Benim dilimin ucunda.

Nahid Ulvi

Endülüste Raks


Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma gırnatanın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir
İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kerre öpmeli...

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"

Y.K. Beyatlı

Ağaç Olurum Eğer....


Ağaç olurum eğer ağacın çiçeği isen.
Sen çiğ ben çiçek olurum.
Çığ olurum eğer güneş ışığı isen...
Sırf birleşelim diye.

Ey güzel kız, sen sevmek isen,
Ben bir yıldız olurum.
Ey güzel kız sen cehennem isen;
Ölürüm birleşelim, diye...

Petöfi Şandor
Tercüme: Nilüfer Woods

Göz Yaşları

Dünyanın herhangi bir yerinde,
Bir insan ağlıyor.
Sebepsiz ağlıyor
Bana ağlıyor.

Maria Rilke

Güz


Yapraklar düşmede bilinmez nerden,
Gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki
Yapraklar düşmede gönülsüz
Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan
Kaymada yalnızlığa
Hepimiz düşmedeyiz. Şu gördüğün el düşüyor
Nereye baksan hep o düşüş
Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.

Maria Rilke

Erenköyünde Bahar


Cânan aramızda bir adındı,
Şîrin gibi hüsnü âna unvan,
Bir sâhile hem şerefti hem şan
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi'ri hatırlatan kadındı.

Doğmuştu içimde tâ derinden
Yıldızları mâvi bir semânın,
Hazzıyla harâb idim edânın,
Hâlâ mütehayyilim sadânın
Gönlümde kalan akislerinden.

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;
Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
Hûlyâ gibi hoş geçen zamanda,
Sandım ki, güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul'un öyledir bahârı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık;
Aylarca hayâl içinde kaldık;
Zannımca Erenköyünde artık
Görmez felek öyle bir bahârı.

Y.K. Beyatlı

Hasretim

Hasretim güden günlere,
Nerde...
Kaplarını yıllardır açmadığım koca ev,
Dizlerimi yaralayan eşikler,
Pınarlarından su içtiğim kasaba,
Üzerinden inmediğim dut ağacı;
Taş atışım tekke üstünden,
Gün kararında korktuğum evliyalar
Masallardaki devlerin rüyama girişi?

Ah nerde o bahçe?
Fırınlar yaptığımız,
Un çalıpta pişirdiğimiz,
Tuzsuz ekmeklerin tadı.
Kırmızı balıklarını kovaladığım
Mermer havuz.
Nerdesiniz?
Çocukluğum...
İçinde yaşayanlar gibi,
Hayal mi oldunuz?
Ben mi kayboldum?
Siz mi uzaklaştınız?


Meserret Uyguner

Izdırap ve Saadet


Izdırap o engin bir deniz.
Ya saadet?
Deniz'n ufak bir incisi belki:
Çıkarana kadar kırarım bile!

Petöfi Şandor
Tercüme: Nilüfer Woods

*Bu şiir Petöfi Şandor'un Hatıra isimli şiiriyle aynı sayfada olmakla birlikte, özellikle bir şair belirtilmemiştir.

Hatıra

Hatırâ
Kırılan gemimizin bir tahtasıdır
Ki, dalgalar bir rüzgâr
Sahile çarpar...


Petöfi Şandor
Tercüme: Nilüfer Woods


Senden Bütün İstediğim


Senden bütün istediğim
Küçük bir sevgidir.
Gelen ve ağır, ağır büyüyen
Değil, gelen ve giden.

Ve senden bütün istediğim
Ümit dolu güneşli bir gün
Sevgi dolu bir kucaklayış
Değil kucaklayış sonra da gidiş.

Senden bütün istediğim
Beni kırmamak
Beni bekletmemek.

Yarın çok geç olabilir.
Unutma ki vermek almaktır.
Senden bütün istediğim
Küçük bir sevgidir
Gelen ve ağır, ağır büyüyen
Değil, gelen ve giden.

William Blake
Tercüme: N. Serez

Sevgiliye

Yavrucuğum 
Sevgilim!
Tahayyül et zevkini,
O beldeye gitmenin;
Beraber yaşamanın,
Ölesiye sevmenin,
Sevişerek ölmenin
Sana benziyen yerde...

Sephane Malarme 
Tercüme: A.Muhip Dranas

Eski Konak Yeni Ev

Bu taşındığımız yeni ev
Öyle eski değil.
Ne bahçesinde asma çardağı;
Ne yosunlu malta taşı var...
Yeni... Betonarme...
Bu ev eski değil,
Bir muz gibi soyulmuş kabuğundan,
Bırakıvermiş hâtıraları eşyalar.
Şuh bir kadın gibi çıplak,

Taşınmışlar yeni eve
Her şey açık.
Ne sır saklayan dadılar
Ne masal dinleyen beşik
Ne trabzanı var kayacak,
Çoluk çocuk
Ne de cin peri içinde alır soluk
O eski konak, şimdi bunak
Hâtıralarla.

İbrahim Minnetoğlu

Ölümden Sonra


Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş, ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.

C.S. Tarancı

Sonbahar


Fânî ömür biter. Bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.

Yazdan kalan ne varsa olurken haşir neşir;
Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir;
Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür serviliklere.

Dünyanın ufku, gözlere gittikçe târ olur,
Her gün sürüklenip yaşamak rüha bâr olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;
Bir başka musikiye geçiş farzeder bunu;

Teslîm olunca vâdesi gelmiş zevâline,
Benzer cihâna gelmeden evvelki haline.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya:
Duymaz bu ânda taş gibi kalbinde bir sızı;
Fark etmez anne - toprak ölüm mâceramızı.

Y.K. Beyatlı