13 Temmuz 2012 Cuma

Eğer


Eğer bütün etrafındakiler kendilerini kaybedipte,
Seni itham ettikleri zaman
Sen kendine sahip olabilirsen.
Eğer senden şüphe edenlere karşı mülâyim davranarak,
Kendine itimat edebilirsen.
Eğer bekleyebilir de beklemekten yorulmassan,
Sana yalan söylenir de sen yalanla iş görmessen.
Ve senden nefret edildiğinde sen nefrete kendini kaptırmassan.
 İyi görünmeye çalışmaz fazla çalışmassan...

Eğer tahayyül edebilir,
Lâkin hülyâlarının esiri olmassan.
Eğer düşünebilir lâkin gayretlerini
Yalnız düşüncelerine bırakmazsan.
Eğer zafer ve felâketle karşılaştığın zaman
Bunları ayni zamanda iki aldatıcı olarak kabul edebilirsen.
Eğer bütün hayatının bir anda yıkıldığını görür,
Eğilir onları eskimiş âletlerle
Yeniden inşe edebilirsen...
Eğer bütün kazancını toplayabilir
Ve onu tehlikeye atabilirsen.
Kaybettikten sonra yeni baştan başlayabilir,
Kaybettiklerin hakkında asla tek bir kelime söylemezsen.
Eğer dermanı çabuk tükenmiş kalb, sinir ve kirişlerine,
Bir emirle yeniden takat verebilirsen.
Eğer avamla konuşurken faziletini muhafaza edebilirsen.

Eğer herkesi sayar fakat onlara
Olduğundan fazla ehemmiyet verebilirsen.
Eğer herkesi sayar; fakat onlara
Olduğundan fazla ehemmiyet vermessen
 Eğer ihmali affedilmeyecek her dakikanın
Kıymetli altmış saniyesini koşarak doldurabilirsen,
Her şeyi ile dünya senindir
Daha kıymetli bir adam olursun oğlum

Kypling

Deniz Humması


Geve denizlere dönmeliyim, ıssız denize, semaya
Bütün istediğim bir gemi ve yolunu gösteren yıldız 
Çark vursun, rüzgar söylesin, beyaz yelkenler çarpsın havaya 
Ve denizde sisli bir fecir, bir fecir istediğim yalnız .

Gene denizlere dönmeliyim, dalgaların çağrışına
Öyle hoyrat, öyle saf bir çağırış ki karşı durulmaz buna 
Bütün istediğim rüzgârlı bir gün, bulutların yarışı,
Savrulan köpükler, serpintiler, martıların haykırışı.

Gene denizlere dönmeliyim, serserilik hayatına 
Martılarla, balinalarla o keskin rüzgarlı yollarda 
Bütün istediğim yolculuğun sonunda, bıkıncaya dek,
Uyumak, rüya görmek ve bir gemici masalı dinlemek.

Josh Masefield
Tercüme: M.C.Anday

Daima


Fırtınalı hayatı severim.
Sisli düşünceler içinde,
Yapayalnız kaldığım zaman...

Yalnızlığı severim.
Hâtıraların denizine
Pervasız daldığım zaman...

Uzaklarda olmak isterim.
Kendime darıldığım zaman... 


Necdet Evliyagil

Tanrı ve Toprak

Beni bu kara topraktan sen yarattın;
Alnıma bu kara lekeyi sen sürdün;
Rabbim beni af et ve benden af dile.

Fitz Gerald

Ağlama Duvarı


Bu duvarın önünde anamız ağlıyor.
Yoksulluğumuza, çaresizliğimize, yalnızlığımıza
Siz başka duvara gidin
Elinizi sürmeyin karanlığımıza..

Bu karanlığın ortasında biz ağlıyoruz.
Kimsesizliğimize, zavallılığımıza, çirkinliğimize
Nice aydınlıklar, nice sabahlar sizin olsun
Korkunç karanlığımız yetişir bize...

Alın götürün güneşlerinizi başka dağlara
Gölgemizi kirletmeyin, yorgunuz
Bu duvarın önünde anamız ağlıyor
Bu karanlığın ortasın da biz ağlıyoruz.

Ü.Y. Oğuzcan

Deniz


Hiç bir yerde görmediğim, düşünceli deniz,
Saracaksın beni o hafif dumanlarınla;
Islak kumların üstünde ayaklarım, iz iz;
Unutacağım birden, şehri de, dünyayı da.

Ey deniz, ey mahzun dalgalar, elinizde mi;
Vahşi kumlar üstünde soluyup inleyerek,
Avutabilir misiniz gönlümü, derdimi?
Gönlüm ki, tek zevki artık sulara gömülmek.

Jean Moreas

Seccade

Kadehim düştü elimden halıya...
Halı sarhoş gibidir, kaç gecedir,
Serilip yattığı ondan mı nedir?

Babamın devrini görmüş bu halı,
O zamanlar da yatarmış yerde,
O zaman Tanrı'ya etmiş secde.

Nureddin Artam

O Şarkı


Hani bir akşam seninle,
Önümüz köpük köpük engindi.
Ağırdan, en güzel sesinle
Bana bir şarkı söyledindi,
O şarkıyı istiyorum senden…
Yine başını göğsüme bırak,
Kollarım bir daha seninle dolsun.
Yine o yarım bakışlarla bak bana,
Kirpiğini gökle aralıyarak,
Hat›rl›yor musun?
Yarı bulutlara, yarı gözlerime dalıyordun
Tadılmamış bir arzuda…
Yine, o şarkıyı istiyorum senden,
O bitmiyecek şarkıyı.

Sabahattin Batu

Ölüm Gelirse

Ölüm, gelirse eğer,
Ona diyeceğim ki,
Pek az şey götürebileceksin...

-Hasta ve yorgun bir beden;
Gün görmemiş bir kalb,
Sessiz, çıplak, zayıf bir vücut...
Ellerimde güller yok!
Şarkılar bilmiyorum:
Allahım, bana sadece
Susmak düşer,
Çünkü dünyamızı tanımıyorum.

Rene Bizet

Tekerleme


Küçük hanım saat onda uyanır
Geçer ayna başına boyanır
Küçük bey akşamdan kalma
Tatlı tatlı içi bulanır.
Hanım hanımcık anası
Baş ucunda fır dolanır
Aman ne yapsak ne etsek
Nane mi kaynatsak, kahve mi pişirsek
Kızlar, eliniz kırılsın kızlar
Hanimiş oğlumun cici maması.
Büyük beyin adı Hızır
Kendisi bankada müdür
Sabah sabah masa başında
Veznedarın Müşerrefi düşünür,
Müşerref canın çıksın Müşerref.
Müşerrefin başı bağlı
Koynunda müdürün oğlu
Küçük eniştesini sayıklar.
Bir evin bir hanımı Müşerref
Girer mutfağa soğan ayıklar.

Oktay Rifat 

Türkü


Gül budanmış, dal dal olmuş.
Menekşesi yol yol olmuş,
Siyah zülfün tel tel olmuş,

Biz şu yerlerden gideli,
Gurbet ellere düşeli.

Gül menekşeye karışmış,
Küskün olanlar barışmış,
Taze fidanlar erişmiş.

Biz şu yerlerden gideli,
Gurbet ellere düşeli.

Öksüz Âşık der bu sözü,
Hakk’a çevirmiştir yüzü,
Öldü zannettiler bizi,

Biz şu yerlerden gideli,
Gurbet ellere düşeli

Öksüz Dede

Gün

Sen uyandın diye gün doğar
Şu yol geçtiğin için güzel
Bırakmadığın için çirkin şu adam
Su aksin, dal gölgen içindir
Ve sen varsın diyedir,
Bu dünyada yaşayamam...


S.T. Teoman

Mahzun Tarafım


Benim  mahzun bir tarafım vardır.
Bakmayın neşeli olduğuma;
Sanki bir başkası içimde;
Pişman dünyaya geldiğine.

Bağ,  bahçe, deniz kenarı,
Güzel manzara faydasız;
Ben hazdan bitiyorum,
O daima neşesiz.

Alışamadım yıllardır,
Bu ikinci varlığıma.

Bakmayın neşeli olduğuma
Benim mahzun bir tarafım vardır.

Oktay Rifat 

Napolyonla Köylü


Birgün büyük Napolyon bir köycüğe uğradı,
Bir parça hava almak, dolaşmaktı maksadı,
Köyde çift sürerken, meserretle bakarken ,
Bir köylü Napolyonu görünce birden şaştı.
Hürmetle eğilerek huzuruna yaklaştı.
Bu, tarlada çift süren, bir fakir ihtiyardı
Bir ağarmış sakalı, bir bükük beli vardı.
Napolyonla gelince bir lâhzada göz göze,
Eline sarılarak şöyle başladı söze:
Köylü:
-"Sen imparatorsun, çok büyük ünvanlısın,
"Cesursun, kahramansın, heybetlisin, şanlısın,
"İstediğini çıkardın hükümdarlık tahtına
"Arzu etsen verirsin dünyaları ateşe,
"Hattâ hâkim olursun istersen güneşe.
"Sen herşeyi yapmakta kudretlisin bu kadar,
"Benim şimdi senden bir küçücük dileğim var;
"Kızımı bu köydeki bir gence vereceğim;
"Ben bu mesut düğünle murada ereceğim,
"Bir hakikat olmuyor bu tatlı emel lâkin,
"Kızım o gence karşı duyuyor âşk değil kin.
"Sen gönlüne hakim ol, varsın dediğim gence,
"Herşeyde kudretin var, yaparsın bunu bence."
Napolyon:
-"Ben bir imparatorum, ben büyük ünvanlıyım,
"Cesurum, kahramanım, heybetliyim, şanlıyım,
"Evet, Dünya şaşıyor benim açık bahtıma,
"İstediğimi çıkardım, hükümdarlık tahtına,
"Arzu etsem veririm dünyaları ateşe,
"Hatta hakim olurum istersem de güneşe.
"Bu arzunu duyunca derim ki; sen delisin.
"Bu büyük hakikati artık öğrenmelisin,
"Bu bu işi yapmak için hiçbir kuvvet bulamam,
"Arza hâkimim ama , kalbe hakim olamam."

Victor Hugo

Yol

Çocuklar ellerinde kitap
Mektep yolunda...

Gençler kollarında bahar
Saman yolunda...

İhtiyarlar gözlerinde sükûn
Allah yolunda...

Bir yoldur akın akın insanlar,
Kimi olduğu yerde başındanberi.

Kimi sonunda doğar,
Kimi ağlıyarak,
Kimi gülerek...
Yolcu yolunda gerek.

Cavidan Tümerkan

Bir Bulut Gölgesi

Bir rüzgâr açık duran kitabımı kefetti;
Orada "İlkbahar" şiirini bulmak için
Yapraklarını karıştırmaya başladı,
Ona fısıldadım: "Aradığın orada yoktur!"

Bir ilkbahar şiiri kiin için olabilirdi?
Rüzgâr cevap veremeden gülümsedi;
Ve bir bulut gölgesi geçti kızın yüzünden
Korktum; ah o an, orada bulunmasaydı...

Robert Frost
Tercüme: Fikret Evliyagil

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Istırabın Haykırışı

Ne kavga ediyor, ne duruyorum;
Bir korku, bir ümit; yaşamak ve donmak;
Gökyüzünde uçup yerde sürünmek;
Göğsüm boş, dünyayı kucaklıyorum.

Amor'un attığı bir zindandayım,
Ne açılmak biliyor, ne kapanmak;
Ne çözmek bağları, ne de bağlamak;
Ne kurtuluyorum, ne ölüyorum.

Dilsiz bağırırım, gözsüz görürüm;
Hemen ölmek isterim, hem ürperirim;
Elleri severim kendime nispet.

Gülerken ağlarım, ıstırap yerim?
Ha ölmek, ha kalmak aynı felaket:
Ey kadın! senin için bu hale girdim

Petrarca

Bendedir


Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan...
Kime ne, aşılmaz duvar bendedir...
Süslenmiş gemiler geçse açıktan
Sanırım gittiği diyar bendedir.
Yaram var... havanlar dövemez merhem,
Yüküm var... bulamaz pazarlar dirhem,
Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem;
Yollar ki, Allah'a çıkar, bendedir.


N.F. Kısakürek

Akdeniz


Kenarında doğdum büyüdüm,
Huyum iklimine benzedi,
Tembelim, sıcağı severim;
Havana, suyuna alıştım.
Ayrılsam hasta olurum,
Ne kadar güzel maviliğin Akdeniz
Beş kardeşim mavi gözlü
Ben değil,
Her vakit üzülürüm.


Necati Cumalı

Akşamın Şarkısı

Aşkım kara bahtımda açarken dökülen gül,
Kalbimde derinden kanayan hatıralar var.
Hâlâ seni hasretle anar bahçede bülbül,
Hâlâ sen söyler bana vâdideki rüzgâr...

Her yerde senin en güzel, en tatlı hayalin;
Her gölgeye sinmiş bir uzun hâtıra sende...
İlk aşkını hicranla anıp ürpereceksin,
Mevsimler o hep ayni tahassürle geçerken...

Akşamları rü'yaya dalan gölgeli yollar,
Yaz günleri altında serinlediğimiz çam!...
Her dalgalanan nağmede senden bir eser var;
Her şey seni yâdetmededir böyle her akşam!...

N.T. Alper

Yalnız

Hayat denen komedi,
Trajedi veya dramın
Ne dersen de,
Sen de içindesin

Ağlayan, gülen, ızdırap çeken
Mes'ut olan
Velhasıl
Yaşıyan ve ölen
Milyonlar içindesin.

Çark seni fırlatıp atana kadar
İçindesin.
Bu mudur adalet?
Dünyaya gelmek için sana sordular mı?
Fikrini aldılar mı?

Şimdi de hayatından sen mes'ulsün, diyorlar;
Acı çek, ızdırap içinde kıvran, eğlen, gül
Mes'ut ol veya olma!
Kimin umurunda...
Gelmişiz gidiyoruz işte!

Yalnız, yapayalnız
Bunca karışık bir dünya içinde
Yapayalnız;
Daha iyi değil mi güzelim!

D.Serez

Artık Başı Boş Dolaşamıyacağız

İşte artık başıboş dolaşamıyacağız.
Geç vakte kadar gecenin koynunda,
Kalplerimiz el'an sevgi dolu olsa da,
Ay eskisi gibi parlasa da.

Çünkü kılıç kınını eskitir.
Ve ruh göğsü yıprandırır.
Kalb dinlenmek için duraklamalıdır.
Ve aşk da dinlenmelidir.

Geceler sevişmek içinse de.
Ve gün çabuk dönse de,
Gene biz başıboş dolaşamıyacağız.
Ayın ışığı altında.

Byron

Karga ile Tilki


Bir dala konmuştu Karga Cenapları;
        Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın Tilki kokuyu almış olmalı;
         Ona nağme yapmaya başladı:
         "-Ooo! Karga cenapları,merhaba!
Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!
         Gözüm kör olsun yalanım varsa,
         Tüyleriniz gibiyse sesiniz
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın."
Keyfinden aklı başından gitti Bay Karganın;
         Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını,düşürdü nevalesini,
         Tilki kapıp onu dedi ki: "Efendiciğim,
         Size güzel bir ders vereceğim:
Alıklar olmasa iş kalmaz açık gözlere;
Böyle bir der de değer samorım bir peynire."
         Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ama,
Yemin etti gayri faka basmayacağına.


Jean De La Fontaine
Tercüme: O.V. Kanık

Biz, Onu Unutacağız


Kalb biz onu unutacağız
Sen ve ben bu gece
Sen onun verdiği sıcaklığı unutabilirsin,
Ben aydınlığını unutacağım.
Bana dua ettiğin zaman,
Ben düşüncelerimi
Karanlıklara boğacağım.

Acele et! korkarım ki sen gecikirsen,
Belki ben onu hatırlayabilirim.

Emily Dickinson

Hüzün


Gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim
Kaybettim, ah, dostlarımı, neşemi.
Kalmadı, hattâ, kibrim, azametim,
Oydu vehmettiren dahiliğimi.

Hakikat budur, dedikleri zaman
Karşımda sahiden bir dost zanettim.
Hakikati anlayıp duyduğum an;
Çoktandır galip gelmişti nefretim.

Ama işte hakikat ebedidir;
Yaşarsa bir kimse ondan bihaber
Alemde ömrünce gafil kişidir.  

Tanrı soruyor; cevap vermek ister?
İyi ki ağlamışım arasıra;
Elimde kalan servet bu, dünyada.



Alfred De Musset
Tercüme: C.S. Tarancı

Şarkı

Bağ gölgelenir, güller açar, bülbül öterken,
Hak sanki yaratmış seni bir yaz gecesinden.
Ömrün bana mehtabı ve yıldızları sendin.
Hak sanki yaratmış seni bir yaz gecesinden.
Kalbim seni bir yaz kuş dinler gibi dinler,
Esmer geceler sendeki esmerliği söyler.
Yollar kokunu gönlüme Temmuzda çiçekler.
Hak sanki yaratmış seni bir yaz gecesinden.

Cemal Şahabettin

Göl


Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için
Demirleyemez miyiz? 

Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak,
Oturdum tek başıma! 

Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgarlarla köpüklerin
O güzel ayaklara. 

Ey göl, hatırında mı? Bir gece sükut derin,
Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta,
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka. 

Birden şu yer yüzünün bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses
Şu sözleri söyledi;
"Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler, siz
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık! 

Duygu

Derinden derine ses verdi duygu,
Bir zevkli yanışla çırpıldı içim.
;Hayâlin hakikat oluşuydu bu,
Hakikî âleme bu ilk girişim.

Ölüme gülerek baktı gözlerim,
Izdırap mânası meçhûl yalandı.
Bütün çırpınışım, acı sözlerim,
Seni kaybetmekten korktuğum andı.

Engin Gönül

İçe Kapanış


Derdim, yeter, sâkin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.

Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle,
 Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
Eski zaman esvaplariyle eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan.

Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.


Baudelaire

Mari'ye

Sonsuz bir sessizlik içinde
Üzülyorum.
Meğer kalıbın unutabilir
Ruhun aldatabilirmiş...

Byron

Gel Gör ki Şair Yine Aşıktır

Öylesine değişti ki devran,
Öylesine başka ki faslı bahar;
Okunmaz  oldu adın sevda bâbında;
Yâr!

Başka türlü edilir methüsenası sevgilinin.
Nerde kaldı sîmîn, gonce misal?
Aşkın kitabında değil, sözlükte kaldı:
Visal.

Hüsran, sade romanlarda,
Sade plâklarda söylenir cevrücefa:
Ve bir semt ismidir İstanbul'da sade;
Vefa.

Gel gör ki şair yine âşıkır.
Öylesine kötü sevdadan yana;
Ve ir namemakamındadır bütün şiirler;
Anlayana...

M.S. Onat

İnsan ve Deniz


Hür insan, sen denizi daima aş ile seveceksin!
Deniz senin aynandır; dalgalarının sonsuz yuvarlanışında
Kendi ruhunu göreceksin...
Senin ruhun da, daha az derin bir girdap değildir.
Sen hayalinin sonsuzluğuna varmaktan zevk alırsın,

Onu gözlerinle ve kollarınla kucaklarsın...
Kalbin, bu hırçın iniltinin gürültüsü ile, bazan şikayetini unutur;

İkiniz de karanlıktasınız; sır vermezsiniz...
Ey insan, senin girdaplarının derinliğini,
Hiç kimse ölçemedi.

Ey deniz, senin gizli zenginliklerini 
Kime bilmez...
Sınırlarınızı saklamakta
O derece kıskançsınız ki,
Sayısız acılarınıza rağmen
Uzun yıllardanberi merhametsizce çarpışıyorsunuz.
Ölüme ve sonsuzluğa gitmeyi o kadar seviyorsunuz ki,
Ey barışmıyan kavgacılar! Ey amansız kardeşler...

Baudelaire

Bir Fikrin Adamları

Güneş bir, iklim başka.
Su gümüş halka halka
Bir tastan içerlerdi.

Zaman bir, devir başka.
Eklense parça parça
Bir yoldan geçerlerdi.

Şekil bir, renkler başka.
Gönül düşerse aşka
Bir güzel seçerlerdi.

Tanrı bir, dinler başka.
Nefes bir dudaklarda.
Bir yere göçerlerdi.

Kemal Kaplancalı

Meçhûl Gölge

Deniz...
Bu gece ne kadar sessiz!
Rüzgârın kımıldattığı birkaç dalga.
Mehtap ve ben;
Başka hiç kimse yok onu seyreden
Bir gölge belirdi o anda
Önce semaya baktı,
Sora enginlere.
Birden irkildi,
Korkmuş olacaktı.
Ona yaklaşarak sordum,
Kimsiniz?
Galiba derdini açıyordum
"Bilmem ki" dedi.
Daha iyi olur öğrenmeseniz.
Ruhu bir hatırayla doldu taştı,
Sonra yavaş yavaş,
Gözlerinde bir kaç damla yaş,
Yıldızların yıkandığı sahilden uzaklaştı.

Melahat Güçkan

Sükunet

Rüzgâr,
Yüksek tepelerde,
Ağaçların titreşen
Yaprakları arasında,
Ve başakların koynunda.
Gök,
Mavi ve berrak.
Bu sessizlik içerisinde
Uyumak ve uyanmamak.

Arman Breba

Rüzgâr

Akşamla yamaçlar küsüp olmuş gene mosmor,
Geçmiş günü rüzgâr oluyor yada vesile,
İnsan göçüyor hergün ölüm vesvesesile;
Ruhumda alevlendi o hiç sönmiyecek kor.

Kafi deme, yor kendini ey hasta gönül yor
Birgün gene mes'ut olabilmek hevesile
Şahlanddı elem rugârın azgın nefesile
Sevmek ne kolay şey, ve unutmk ne kadar zor.

Bozkırların esmekte o feryadı denizden;
Bir şey koparak savruluyor benliğimizden;
Ağlar gibi mazi korunun iç çekilişinde.

Kalb ağrıma bir türlü deva etmiyecek kâr
Ömrün çölü hülyalarımın geçti peşinde.
Bir nam anıyor, bak gene rüzgâr, gene rüzgâr.

Edip Ayel

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Sone

Hayır,
Gözlerinin tatlı parıltıları
İlk defa bana çarptığı zaman,
Bu, gözlerime görünen
Öldürücü bir hâdise olmadı.
Ve ruhum,
Öldürücü zannedilen bakışlarından
Gök yüzünde kavuşacağım rahatı,
Bulacağımı umdu.
İşte ruhumun bestelediği
Edebi gaye...


Michel Ange
Tercüme: Dr.T. Tunaya

Dedim Dedi


Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun, dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır, dedi ki  yok yok 

Dedim inci nedir, dedi dişimdir
Dedim kalem nedir, dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir, dedi yaşımdır
Dedim daha var mı, dedi ki  yok yok.

Dedim ölüm vardır, dedi aynımda
Dedim zulüm vardır, dedi boynumda
Dedim ak sineler, dedi koynumda
Dedim sevebilsem, dedi ki  yok yok.

Dedim Erzurum nendir, dedi ilimdir
Dedim gider misin, dedi yolumdur
Dedim "Emrah" nendir, dedi kulumdur
Dedim satar mısın, dedi ki  yok yok. 

Erzurumlu Emrah

Sarhoş Gemi'den


Ölü sularından iniyordum nehirlerin
Baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış
Cırlak kızıl derililer, nişan atmak için
Hepsini soyup alaca direklere çakmış.

Bana ne tayfalardan; umurumda değildi
Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere;
Bordamda gürültüler, patırtılar kesildi;
Sular aldı gitti beni can attığım yere.

Med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde,
Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış;
Adaların karalardan çözüldüğü günde
Yeryüzünde böylesine allak bullak olmamış.

Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;
Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;
Bir mantardan hafif, tam on gece, hora teptim:
Bakmadım fenerlerin budala gözlerine.

Çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan
Tatlıydı çam tekneme işleyen yeşil sular;
Ne şarap lekesi kaldı, ne kusmuk, yıkanan
Güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.

Gece ve Yıldızlar


Gece. Şehir uyumuş.
Kocaman pencerenin ardında
Can çekişen bir adam gibi
Sakin, heybetli.

Camın önünde kederli biri
Küsmüş talihine
Göğsü bağrı açık
Yıldızlarda gözleri.

-Yıldızlar, yıldızlar!
-Nedir kederimin sebebi?

Yıldızlar, yıldızlar!
-Nereden geliyor bu keder?
Ve yıldızlar konuşuyor
Anlatıyorlar her şeyi.

Alexandr Blok

Bizim Kasaba


Sahilini dalgalar döver
Ağaçlarını rüzgar!
Gönülden söylenen türküleri vardır
Bizim kasabanın
Sabahın sırrını çözmek için
Erkenden, balığa çıkar balıkçılar...
Gemicilik oyunları oynarlar bütün gün,
Tek katlı evlerin eşiklerinde;
İkinci nevi ekmek yiyen yeşil gözlü çocuklar.
Akşam vakti
Pembe fistanlı kızlar dolaşır yollarında
Avare delikanlılar iskelede
Sevgililerini bekler
İhtiyarlar nargile içerler kahvelerde...

Yaz gelince kızlar sevdalanır
Aşk şarkıları söylerler denizde,
Delikanlılar onları dinleyip
Kederlenirler...
Bulutu cömert, güneşi lütufkâr,
Rüzgârı hoyrattır bizim kasabanın!
Bakkal kâğıdına şiir karalayan
şairleri de vardır...

Kemal Dayan

Sessiz Gemi


Artık demir alma günü gelmişse zamandan,
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan. 

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu.

Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler
Bilmez ki, giden sevgililer dönmiyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Y.K. Beyatlı

Sonnet


Bir çiçek demeti gönderiyorum size;
Kendi elimle kopardım bu çiçekleri;
Yarına kadar hepsi döküleceklerdi,
Biri çıkıp akşamdan onları dermese.

Size güzel bir ders olmalı bu hâdise;
İstediğiniz kadar güzel olun şimdi,
Kaybedeceksiniz elbet bu güzelliği,
Bu çiçekler gibi solacaksınız siz de.

Zaman geçiyor, sultanım, geçiyor zaman.
Zaman değil geçen, en güzel çağı ömrün;
O büyük dalga bizi de alacak bir gün.

Göçüp gittiğimiz gün biz de bu dünyadan
Unutulur sevdiğiniz, sevildiğiniz.
Sevmeye bakın geçmeden güzelliğiniz.


Ronsard

Birisi


Bir şey var aramızda;
Senin bakışından belli,
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de ayni şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze. 
Bir şey var aramızda:
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor.
Benim dilimin ucunda.

Nahid Ulvi

Endülüste Raks


Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma gırnatanın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir
İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kerre öpmeli...

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"

Y.K. Beyatlı

Ağaç Olurum Eğer....


Ağaç olurum eğer ağacın çiçeği isen.
Sen çiğ ben çiçek olurum.
Çığ olurum eğer güneş ışığı isen...
Sırf birleşelim diye.

Ey güzel kız, sen sevmek isen,
Ben bir yıldız olurum.
Ey güzel kız sen cehennem isen;
Ölürüm birleşelim, diye...

Petöfi Şandor
Tercüme: Nilüfer Woods

Göz Yaşları

Dünyanın herhangi bir yerinde,
Bir insan ağlıyor.
Sebepsiz ağlıyor
Bana ağlıyor.

Maria Rilke

Güz


Yapraklar düşmede bilinmez nerden,
Gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki
Yapraklar düşmede gönülsüz
Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan
Kaymada yalnızlığa
Hepimiz düşmedeyiz. Şu gördüğün el düşüyor
Nereye baksan hep o düşüş
Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.

Maria Rilke

Erenköyünde Bahar


Cânan aramızda bir adındı,
Şîrin gibi hüsnü âna unvan,
Bir sâhile hem şerefti hem şan
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi'ri hatırlatan kadındı.

Doğmuştu içimde tâ derinden
Yıldızları mâvi bir semânın,
Hazzıyla harâb idim edânın,
Hâlâ mütehayyilim sadânın
Gönlümde kalan akislerinden.

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;
Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
Hûlyâ gibi hoş geçen zamanda,
Sandım ki, güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul'un öyledir bahârı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık;
Aylarca hayâl içinde kaldık;
Zannımca Erenköyünde artık
Görmez felek öyle bir bahârı.

Y.K. Beyatlı

Hasretim

Hasretim güden günlere,
Nerde...
Kaplarını yıllardır açmadığım koca ev,
Dizlerimi yaralayan eşikler,
Pınarlarından su içtiğim kasaba,
Üzerinden inmediğim dut ağacı;
Taş atışım tekke üstünden,
Gün kararında korktuğum evliyalar
Masallardaki devlerin rüyama girişi?

Ah nerde o bahçe?
Fırınlar yaptığımız,
Un çalıpta pişirdiğimiz,
Tuzsuz ekmeklerin tadı.
Kırmızı balıklarını kovaladığım
Mermer havuz.
Nerdesiniz?
Çocukluğum...
İçinde yaşayanlar gibi,
Hayal mi oldunuz?
Ben mi kayboldum?
Siz mi uzaklaştınız?


Meserret Uyguner

Izdırap ve Saadet


Izdırap o engin bir deniz.
Ya saadet?
Deniz'n ufak bir incisi belki:
Çıkarana kadar kırarım bile!

Petöfi Şandor
Tercüme: Nilüfer Woods

*Bu şiir Petöfi Şandor'un Hatıra isimli şiiriyle aynı sayfada olmakla birlikte, özellikle bir şair belirtilmemiştir.

Hatıra

Hatırâ
Kırılan gemimizin bir tahtasıdır
Ki, dalgalar bir rüzgâr
Sahile çarpar...


Petöfi Şandor
Tercüme: Nilüfer Woods


Senden Bütün İstediğim


Senden bütün istediğim
Küçük bir sevgidir.
Gelen ve ağır, ağır büyüyen
Değil, gelen ve giden.

Ve senden bütün istediğim
Ümit dolu güneşli bir gün
Sevgi dolu bir kucaklayış
Değil kucaklayış sonra da gidiş.

Senden bütün istediğim
Beni kırmamak
Beni bekletmemek.

Yarın çok geç olabilir.
Unutma ki vermek almaktır.
Senden bütün istediğim
Küçük bir sevgidir
Gelen ve ağır, ağır büyüyen
Değil, gelen ve giden.

William Blake
Tercüme: N. Serez

Sevgiliye

Yavrucuğum 
Sevgilim!
Tahayyül et zevkini,
O beldeye gitmenin;
Beraber yaşamanın,
Ölesiye sevmenin,
Sevişerek ölmenin
Sana benziyen yerde...

Sephane Malarme 
Tercüme: A.Muhip Dranas

Eski Konak Yeni Ev

Bu taşındığımız yeni ev
Öyle eski değil.
Ne bahçesinde asma çardağı;
Ne yosunlu malta taşı var...
Yeni... Betonarme...
Bu ev eski değil,
Bir muz gibi soyulmuş kabuğundan,
Bırakıvermiş hâtıraları eşyalar.
Şuh bir kadın gibi çıplak,

Taşınmışlar yeni eve
Her şey açık.
Ne sır saklayan dadılar
Ne masal dinleyen beşik
Ne trabzanı var kayacak,
Çoluk çocuk
Ne de cin peri içinde alır soluk
O eski konak, şimdi bunak
Hâtıralarla.

İbrahim Minnetoğlu

Ölümden Sonra


Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş, ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.

C.S. Tarancı

Sonbahar


Fânî ömür biter. Bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.

Yazdan kalan ne varsa olurken haşir neşir;
Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir;
Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür serviliklere.

Dünyanın ufku, gözlere gittikçe târ olur,
Her gün sürüklenip yaşamak rüha bâr olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;
Bir başka musikiye geçiş farzeder bunu;

Teslîm olunca vâdesi gelmiş zevâline,
Benzer cihâna gelmeden evvelki haline.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya:
Duymaz bu ânda taş gibi kalbinde bir sızı;
Fark etmez anne - toprak ölüm mâceramızı.

Y.K. Beyatlı

6 Temmuz 2012 Cuma

Bedriye Mısralar


(Aziz Bedri Tahir Şaman'a 
Zarif dostluk havasının ilhamile)
Gelmek çün ikinci bir hayata,
Bir gün dönüş olsa ahretten;
Her ruh açılıp da kainata,
Keyfince semada bulsa mesken;
Talih bana dönse nazikâne,
Bir yıldızı verse malikâne;
Bigâne kalır o iltifâta,
İstanbula dönmek isterim ben.

Bin bir epe yükselen Boğazdan
Baktıkça Vatan görünsün  engin;
Her yıl, bir ömür boyunca, yazdan
Yelkenler açılsın ufka gergin.
Lâkin bu ikinci varlığımda,
Son devrede, ihtiyarlığımda,
Artık çekilince söz ve sazdan,
Ömrüm İç Erenköyünde geçsin.


Y.K. Beyatlı

Hatırlama


Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak
Rüyaların kadar sade, güzeldin.
Başbaşa uzandık günlerce 
Islak çimenlerine 
Yaz bahçelerinin
Ömrün gecesinde sükûn, 
Aydınlık, boşanan bir seldi avuçlarından.
Bir masal meyvası gibi, paylaştık mehtabı 
Kırılmış dal uçlarından.

A.H. Tanpınar

Lirik Intermezzo

Ne vakit senin gözlerini görsem;
Dert ve ızdırabımı unuturum;
Ne vakit ağzını öpsem.
Tedavi olduğumu hissederim.

Eğer göğsünün üzerine yaslanırsam,
Başımın üstünde bir sevinç,
Göklere uçar.
Bununla beraber "Seni seviyorum", desen,
Acı acı ağlarım


*Bu şiir Heinrich Heine 'in Balıkçının Güzel Kızı isimli şiiriyle aynı sayfada olmakla birlikte, özellikle bir şair belirtilmemiştir.

Balıkçının Güzel Kızı

Ey güzel balıkçı kızı
Sandalı sahile bırakarak yanıma gel,
Ellerini avuçlarıma ver,
Konuşalım.
Başcağızını kalbimin üstüne koy
Ve hiç korkma!
Sen vahşi denizlerle her gün hiç korkmadan
Başbaşa kalbim de bir denizdir
Onun da meddi cezri, fırtınaları vardır,
Derinliklerinde bir çok incileri saklıdır.

Heinrich Heine

Aşk Şiiri - Aşk - ı Maşuk

Bir kâsedir alev dolu gönlüm yana yana
Men tâ senin yanında dahi hasretem sana
Yaşlar dökene söndürmez âteşimi su...

Olsamdı ben sema, olsandı sen hava.
Alsamdı ben seni dem dem, nefes nefes...
Olsamdı ben zaman olsandı sen mekân,
Eflâki dolduran bir aşk olurdu bes.

Pâyın sedası gelsede sen hiç gelmesen.
Men beklerem kıymete dek vuslat istemem
Bulsam izinle semtini ol semte ermesem.
Akşam zamanı hasretin encamı gelmeden.

Rabia Hatun

Bir Yunan Vazosunda

Ey baharı değişmeyen,
Ey yaprakları hiç  dökülmeyen
Bahtiyar gölgelikler!
Ey hiç yorulmadan
Yeni yeni türküler besteleyen
Mes'ut şarkıcı!


Ey hepsinden daha mes'ut,
Hepsinden bin kere daha bahtiyar aşk!
Her zaman arzu ile yanan
Ve hiç dinmeyen;
Her zaman çırpınan,
Her zaman genç kalan aşk

Bütün insanların kalbine
Üzüntü ve ölüm veren
Alınlarını ateşlere yakan
Dudaklarını kurutan aşk!

John Keats
Tercüme: F. Evliyagil

Masal Yerine

Masal dinlerdik küçükken
Herkes gibi.
Masal masal dolanırdık,
Masal olacağız sanırdık.

Gençlik nasıl kaydı arada?
Bilemedik,
Eremedik murada,
Masal olamadık.

Erken gelmiş gibiyiz dünyaya,
Erken - Erken,
Gayrı masal anlatıyoruz,
"Bir varmış, bir yokmuşuz" derken
Bir de bakmışız yollar tükenivermiş.

Bir varmış bir yokmuş diye,
Bizi anlatıyorlar
Masal yerine

F.S. Afyonlu

Okyanusta Gece'den

Ah, nice gemiciler, nice kaptanlar uzak
Uzak seferlere çıktılar gülerek oynıyarak,
Hepsi kaybolup gitti şu kasvetli ufukta!
Kötü alın yazısı! Helâk oldu nicesi:
O dipsiz denizlerin karanlık bir gecesi,
Kör okyanusa daldı, görünmedi bir daha.

Nice gemi sahibi, gemisi, tayfaları!
Kasırga onları bir kitabın sayfaları
Gibi koparıp saçtı dalgalar üzerine!
Kimbilir ne oldular dalıp o uçuruma?
Her dalganın ağzında o yağmadan bir lokma;
Kayık birine düştü, tayfalar da birine!
Kimse bilmez ne oldu o talihsiz başlara.

O cansız alınlar ki çarpar meçhul taşlara,
Engin karanlıklarda yuvarlanıp giderken.
Ah tek dileği kalmış ne kadar ana baba,
Kumsaldan gözlerini dikip her gün ummana,
Öldüler, gidenlerin döndüğünü görmeden...


Victor Hugo

Diyemezsin

Her doğan gün ne getirir,
Bir yenisini mi hüznün?
Bilemezsin.
Gök, mavidir, güzeldir,
Gün ışıklı işveli…
Yüreciğin oynar yerinden,
Koşasın gelir, uçasın gelir.
Gelir gelmesine ya ...
Gel gör ki bir gün olsun,
Gülemezsin...

Bakarsın gözlerine,
Gözlerin yeşiline,
Yeşilin en güzeline
Hârelisine...

Kımıldar içinde arzular,
Bir ışıktır, yanıp söner
Yanıp söner,
Kımıldaşır arzular da,
Gözlerin yeşiline,
Yeşilin en güzeline,
"Sevdiğim" diyemezsin.

Sunullah Arısoy

Final

Demek hiç bir şeyi unutmuyorsun, peki.
Öyleyse elveda, haydi git.
Birbirimize söyleyecek hiç bir şeyimiz yok;
Müsaade ediyorum, gidebilirsin.
Maamafih biraz daha bekle,
Yağmur yağıyor... Bekle ki kesilsin.

Dışarısı çok soğuk onun için iyi sarın.
Aslında kışlık bir manto giyinmen lazımdı ,
Her şeyini iade etmedim mi?
Bende sana ait hiç bir şey kalmadı,
Mektuplarını ve resmini almıştın...

Mâdem ki ayrılıyoruz bana bir kere daha bak;
Fakat dikkat et ağlamayalım,
Zira bu aptallık olur.
Zavallı kafalarımızın seviştiğimiz günleri
Tekrar yaşaması için, ne kadar da kuvvet 
sarfetmesi lazım!..
Güya hayatlarımızı birbirimize ebediyyen vermiştik,

İşte, şimdi tekrar geri alıyoruz.

Düşünceler

Semanın yıldızları vardır,
Denizin incileri vardır....
Benim, benim kalbimin;
Benim de sevgileri vardır....

Goethe

Eski Yalı


Boğaziçi'nin emektar 
balıkçısı Sadık Reis'e
Kayıkhane'nin
Üstündeki cumbada,
Her şey değişmiş zamanla..
Sedir,
Uzaklaşmış yerinden;
Renkler,
Çözülmüş kilimden;
Zaman,
Duvarları dolduran
Resim çerçevelerinde kalmış.
Boğaziçi'nin
Pul pul aydınlığını,
Odalara aksettiren,
Üç katlı billûr âvize'nin
Asıldığı aynalı tavan,
Yerini,
Yağlı boya çizgilere bırakmış..

Nerde şimdi
O cânım divan?
Hasır,
Bilmem kaç parçaya ayrılmış:
Yıllar geçmiş durmadan,
Yıllar, renkleri alıp götüren,
Sesleri hâfızadan silen,
Yıllar konaklamış
Eski cumbada...
Bu iki katlı
Ahşap yalıda
Hatıra

Gök Öyle Mavi...


Gök öyle mavi, öyle durgun,
                Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallana dursun,
                Damlar üzerinde!
 Ürpertip gökyüzünü birden,
                Bir çan tın tın eder.
Bir kuştur şu ağaçta öten;
                Türküsünü söyler.
 İşte hayat! aç gözünü gör;
                Bak ne kadar sade.
Her günkü sâkin gürültüdür,
                Şehirden gelmekte.
 Ey sen ki durmadan ağlarsın,
                Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
                Nettin gençliğini?

Paul Verlaine

Şarkı


Gülzâra salın, mevsimidir geşt-ü güzârın.
Ver hükmünü, ey serv-i revan köhne bahârın.
Dök zülfünü semmur giyinsin ko izârın.
Ver hükmünü ey serv-i revân köhne bahârın.

Bülbüllerin ister seni ey gonca-dehen gel.
Gül gitdigini anmayalum, gülşene sen gel;
Pâmâl-i şitâ olmadan iklîm-i çemen gel,
Ver hükmünü ey serv-i revân köhne bahârın.

Sal hatt-ı siyeh-kârın o ruhsâre-i âle.
Semmûrunu kaplat bu sene kırmızı şâle,
Al deste eger lâle bulunmazsa piyâle.
Ver hükmünü ey serv-i revân köhne bahârın.

Nedim

Dost Orman

Temiz şeyler düşündük, tertemiz
Uzun yollar boyunca; beraber.
Eli elimde, yanyana, sessiz;
Çevremizde karanlık çiçekler.

Yapayalnız kırda, yeşil gecede
Yürüyorduk nişanlılar gibi;
Gökte ay, masaldaki bir meyve;
Bölüştük o sihirli meyveyi,
Ve öldük yosunlar üzerinde,
Uzakta, yalnız; o mırıltı,
O dost ormanın gölgelerinde.

Sonra gökte, nurlarla sarılı,
Buldum seni; yaş dolu gözlerim,
Sevgili sûkût yoldaşım benim.

Paul Valery

Hayal Ettiğim Gibi

Sesler kesildi: Güller, alevlerle dolu, su:

Ey bir devamlı gurbetin âvâre yolcusu,
Bak bahçelerde akşamın iklimi başladı,
Hülyâ zamanı geldi, saatler yavaşladı.
Ardında gölgeler sürüyor şimdi her şekil,
Onlar deminki paslı, donuk maddeler değil.

Şeklin hayâli durduran eb'adı kalmadı.
Bilmem nedir bu? - Gölge mi, Rüya mıdır adı?

Bir gizli el, sihirli bir el var ki ortada.
Eşyaya bir buharlı güzellik dağıtmada.
Rüya mıdır benim de acep gözlerimde ki,
İnsanlar öyle saf, o kadar hisli, maddesiz..
Keyfimce bir sema, yine keyfimce bir deniz,
Dünya benim tasarladığım bir resim gibi,

Her şey bu anda hayal ettiğim gibi.

M.F. Ozansoy

Söyle Bana

Söyle bana
Gülümseyen çocuk,
Söyle bana....
Hoşlandığın mai nedir?


- Unutulmuş
Bir yığın hatıraları,
Hafif rüzgârlarla getiren
Yumuşak ve sâkin
Bir sonbahar akşamı...

O halde söyle bana:
Mes'ut bir kimse için
İstikbal nedir?

- Bulutsuz güneş altındaki,
Bir deniz...
Sonsuzluğa doğru uzanan,
Azametli, muhteşem,
Göz kamaştırıcı bir deniz.

Emily Jane Bronte

Sevgili'den

Benim istediğim sevgili,
Şöyle bir kımıldadı, bir doğruldu, bir silkin-
dimi
Kıyametler koparmalı dört yanında,
Ateşten kıyametleri.
Benim istediğim sevgili 
Cehennem  gibi olsun ama.
Bir anda kurutup, yok edip denizleri,
Gene bir anda, bir dalgadan bir deniz çıka-
rarak meydana
Unutturmalı cehennemi
Benim istediğim sevgili
Elinde gökleri bir mendil gibi dürmeli,
Güneşli bir kandil gibi tutup asmalıdır.

Mevlana

Bir Adım

Bana mürşid ol, ey şevkat nuru
Ayaklarımı koru;
Uzaktaki manzarayı
Görmek istiyorum...
Bir adım kâfi bana.

Salzbergere

Türkü

Ela gözlü nazlı dilber!
Koma beni el yerine.
Altın kemerin olayım,
Dola beni bel yerine!

Hecine, gönlüm, hecine,
Yiğide ölüm gecine.
Al beni zülfün ucuna,
Sallanayım tel yerine...

Gel, kız, karşımda dursana
Şu benim halim sorsana,
Zülfünden bir tel versene,
Koklıyayım gül yerine.


Karacoğlan der nolayım,
Kolun boynuma dolayım.
Nazlı yâr, kölen olayım,
Kabul eyle kul yerine...


Karacaoğlan

Unutulmuş Şeyler

Kumun üzeride
Bırakılmış bir su parçası;
Denizin bir unutkanlığıdır.

Uzak dağlarda,
Kaybolmuş bir bulut
Rüzgârın bir unutkanlığıdır.

Toprağa düşmüş,
Gümüşlü bir kanat;
Geçen bir kuşun unutkanlığıdır.

Hülyaya dalmak
Ve ağlamak ihtiyacı
Gençlik günlerinin bir unutkanlığıdır.

Başo

Sone

Bir simsiyah karanlık acı geçmede benden,
Ömrümün ta içinden sessiz, şikâyetsizce
Sanki ak çiçekleri beyaz rüyalarımın
Adaktır sükûtlara bürünen günlerimden.

Bir büyük soru geçer yolumun üzerinden
Aşarım engin ve sonsuz dalgalarını onun
Ölçmeğe cesaretim yetişmiyor içinden.

Sonra bir keder kaplar tâ derinden içimi
Yaz geceleri gibi bulanık, ırak, donuk,
Arasıra yıldızlar pırıldaşır gönlümde:

Ararım o zaman ellerimle sevgiyi,
Çünkü bir göz bulmayan dudaklarım, ne yazık

Bir dua gibi ona tapmak ister içimde...

Franz Kappus
Tercüme: M.Özgü

Vardır

Aşk vardır
Gönülde.
Aşk vardır
Gezer dilde.

Güzeller vardır
Görünürde.
Güzellik vardır
Derinde.

Bulur kişi nasibini
Bu ölümlü yer yüzünde..

Sır vardır
Çözülür.
Sır vardır
Düğümlüdür.

Sevinç vardır
Güldürür.
Sevinç vardır
Öldürür.

Dert vardır
Eritir.
Dert vardır
Derman verir
Dindirir.

Benimkiler tükenmez
Birbirini yitirir.

Hikmet Omay

5 Temmuz 2012 Perşembe

İstanbul Türküsü


İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Târifsiz kederler içinde.

Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuştum:
"İstanbulun mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı 
kuşları;
Edalı'm,
Boynuna vebâlim.!"
"İstanbulun orta yeri sinama;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın ana-
ma;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı'm,
Boynuna vebâlim!"

İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu;
Târifsiz kederler içinde. 

Orhan Veli

Otuz Beş Yaş

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

C.S.Tarancı

Teşekkür

Olgun bir
Meyva gibi öl;
Ve ölürken,
Seni taşıyan ağaca
Teşekkür et.

Epictetüs

Fantazya

Bir hava bilirim, dünyalara değişmem:
Bütün Rossini, Mozart, Webert sizin olsun
Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem,
Yalnız ben duyarım onda ne varsa füsun!

Ne zaman o havayı dinleyecek olsam
Ruhum gençleşiverir birden iki asır.
Onüçüncü Louis devridir, vaki akşam!
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır.
Camları kızıla çalan renklere yanan,
Kiremitten bir şato, köşeleri taştan.
Etrafı çepçevre bağlar, bahçeler, parklar;
Bir dere akıyor çiçekler arasında.

Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede;
Eskidir geçmiş zaman esvapları eski.
Görmüşlüğüm var bu kadını; ama nerde?
Hatırlıyorum, başka bir hayatta belki!

Gerard De Merval

Yaylalar

Yola düştü yine seve inana,
Kıyında koyununu açtın Sinan'a
Ahı minarece yükselen bana
Kubbe kubbe vuslât yetir yayalar

Çilem kavuşmayı hak etti yine,
Hasret iç kapıma tak etti yine.
Kat ister seline ister yeline,
Beni sevdiğime götür yaylalar.

Yanındayken kimler ile yarışmam,
Onsuz cennet olsa gülmem barışmam,
Bir esersem kıracağım karışmam,
Dallarını çıtır çıtır yaylalar.

Cümle halkın kucak açsın sevgime.
Beni bas bağrına, deme; kim kime.
Siğnen kâğıt olsun benim, derdine.
Yaz sapanla satır satır yaylalar.

Hamurunu boz toprakta yoğurdun.
Kulağıma, "Yeşil" diye çağırdın.
Anam beni ne gün için doğurdun,
Anam benim, anam bozkır yaylalar.

Bitmez susuzluğum gitmeli biraz,
Baharsın, ha gayret, kış içinde yaz.
Bir göğüsten üzüm, dudaktan kiraz.
Yiyeyim ben kütür, kütür yaylalar.

Gökten bir evvelki kat, toprak sedir.
İletin tanrıya kulların bir bir.
Bakma başkasına: sıra benimdir;
Gözetme hiç gönül hatır yaylalar.

Bor bülbülü baş ucumda şakısın.
Uşak kızı gelsin beni dokusun.
Ömür yetmez; "Ömer" yetmez okusun,
Emrahı, Yunusu getir yaylalar.

Ben dinlemem gönül hatır yaylalar.
Ya kırk katır, ya kırk satır yaylalar.
Ya beni yarime götür yaylalar.
Ya yolda aklımı yitir yaylalar.

B.K. Çağlar

Düşünceler

I
Gördüğün göz
Gördüğün için değil
Seni gördüğü için göz.

II
Yaşamakla düş arasında
Üçüncü bir şey var.
Bil bakalım nedir?

III
Yalnızlığımda
Gerçek'ten
Daha çok şeyler gördüm

IV
Yaşamakla düş arasında
Mühim olan bir şey var:
Uyanmak!

Antonio Machado

Aşkın Sırrı

Hiçbir zaman
Aşkını söyleme
Çalışma:
Çünkü,
Hafif rüzgârlar eser,
Görünmeden sessizce.

Aşkımı söyledim,
Aşkımı anlattım;
Titreyerek, ürpererek,
Dehşetli korkularla;
Ah benden ayrıldı gitti.


Bir seyyah 
Çıka geldi,
Görünmeden, sessizce;
Onu, bir iç çekişiyle
Aldı götürdü.


William Blake

Hancı

Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı! 
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
Aman karanlığı görmesin gözüm, 
Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş... 


Sıla burcu burcu, ille ocağım...
Çoluk çocuk hasretinde kucağım 
Sana her şeyimi anlatacağım, 
Otur başucuma sor yavaş yavaş. 

Güç belâ bir bilet aldım gişeden, 
Yolculuk başladı Haydarpaşa 'dan... 
Hancı, ne olur, elindeki şişeden 
Bir kaç yudum daha ver yavaş yavaş!...

Ben o gece hem ağladım hem içtim, 
İki gün diyardan diyara uçtum 
Kayseri yolundan Niğde'yi geçtim, 
Uzaktan göründü Bor yavaş yavaş... 

Garibim, her taraf bana yabancı, 
Dertliyim çekinme, doldur be hancı! 
İlk önce kımıldar hafif bir sancı, 
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş...

Bende bir resmi var yarısı yırtık, 
On yıldır evimin kapısı örtük... 
Garip birde sarhoş oldu mu artık 
Bütün sırlarını der yavaş yavaş... 

İşte hancı! ben her zaman böyleyim, 
Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim? 
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim? 
Şu benim hesabı gör yavaş yavaş...


B.S. Erdoğan

Su, Rüzgâr ve Namus

Daha çocukluğumda
Bu masalı dinlemiştim;
Su, rüzgâr ve namus
Birgün saklanbaç oynamağa başlamışlar

Önce su saklanmış;
Fakat çabuk bulunmuş
Derin vadiler arasında...

Sonra rüzgâr saklanmış,
Onu da bulmak kolay olmuş
Yüksek dağlar tepesinde...

Sıra namusa gelmiş
O da şöyle söylemiş:

Dinleyin bir kere
Ben kaybolursam
Bulunmam hiçbir yerde..

İşte, o günden beri namus kaybolunca;
Bulunmaz hiçbir yerde.

Petröfi Sandor
Tercüme: Nilüfer Woods

Anneler

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna,
enimde bir yara işler gibisin.
Titrerim rüzgârlar keder vermesin.

Anneler beşikten der çocuğuna;
Acını görmesin gözüm alemde.
Teselli demeksin bana son demde.

Bütün ümitleri yer alır gider,
Tomurcuk açılır sel alır gider.
Anneler büyütür el alır gider.

A.K. Tecer

Hayırlı Fırtına

Damımın üstüne düşen
Ve beni hiç uyutmayan yağmura
Lanet ediyorum....

Bahçemi harp eden
Ve yaprakları
Dallarından ayıran rüzgâra
Lanet ediyorum...

Fakat, sen gelince 
Yağmura şükrettim..
Çünkü ıslak elbiselerini
Çıkarmağa mecbur oldun.
Rüzgâra şükrettim:
Çünkü lâmbamı söndürdü.

Luei Chie

Ne Söylerler

Yalancı dünyaya konup geçenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Üzerinde türlü otlar bitenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Kimisinin üzeride biter otlar,
Kimisinin başında sıra selviler,
Kimi mâsum, kimi güzel yiğitler
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Yunus der ki, gör gör takdirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları,
Başları ucunda hece taşları,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.

Yunus Emre

Aşk

Aşk size kılavuzluk edince peşinden gidiniz,
Aşkın yolları dik ve sarp olsa da....
Aşkın kanatları sizi kucaklayınca, ona ram 
olunuz,

Kanatlarının arasına giren kılıç sizi yaralasa
da.
Aşk, size söz söyleyince ona inansanız,
Sesi şimal rüzgarlarının bahçeler perişan et-
mesi gibi,

Rüyalarınızı altüst etse de....
Aşk, kendinden başka bir şey vermez
Ve kendinden başka bir şey almaz....
Siz, aşka yol göstereceğinzi sanmayın,
Çünkü, aşk, sizde değer görürse her yolu gös-
terir.

Halil Cibran

Eski Şarkılar

Bir gün döner gelirse
Ona ne söylemeli?
- Dersinki bekleyerek
Kapat gözlerini.

Ya yine o sorarsa
Beni hiç tanımadan?
- Belki bir derdi vardır,
O'na kardeşçe davran...

Nerde diye sorarsa, 
Ne cevap vereyim ben?
- Ver altın yüzüğümü
Hiç bir şey söylemeden

Ya derse ki salonda
Neden yok hiç kimseler
- Açık kalmış kapıyı 
Sönmüş lâmbayı göster.

Ya o zaman derse ki,
Nasıl oldu ölümü?
- Belki ağlar korkarım 
Söylersen güldüğümü...

Maurice Maeterlinck

Eşref Saati


Ahmet Dallı'ya

Ali bey fukara
Kullandığı meydan saati
Beli bey zengin
çifte çifte kol saati duvar saati
Hasan beyinki guguklu 
Hüseyin beyinki zilli düdüklü
İyi saatte olsunlar Mehmet beyefendi cep saati aşır
Altın köstekli
Ahmet beyefendiyi sormayın
Bir saati var ki
Eşi dünyada bulunmaz
Ahmet beyefendi
Eşref saatinden başka saat kullanmaz


Ü.Y. Oğuzcan

Bursada Zaman

Bursada eski bir cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su,
Orhan zamanından kalma bir duvar,
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar,
Eliyor dört yana sakin bir günü,
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde, gülüyor bana derinden,
Sanki bir hatıra serinliğinden ,
Ovanın yeşili, göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.....
Bir zafer müjdesi burda her isim,
Yekpare bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hala bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bu eski zaman vehmiyle...
"Gümüşlü", bir fecrin zafer aynası,
"Muradiye" sabrın acı meyvası,
Ömürünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler eski bahçeler,
Şanlı menkıbesi binlerce erin,
Sesi arşa çıkan hengâmelerin
Nakleder yâdını, gelip gecene
Bu hayalle uyur Bursa her gece;
Her sabah onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta selviler güller
Serin hülyâsiyle bahçelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şarkılarından
Billûr bir âvize Bursada zaman.
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musiki gibi zamandan
Çinilere sinmiş kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neş'esini
Aydınlanır gördüm tebessümünle,
İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu haya içinde ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk
Havayı dolduran uhrevi ahenk.
Bir ilah uykusu olur, elbette....
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki rûyası eski cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.

A.H. Tanrıpınar


Ve Böyle Bİr Yeviye...

Vakit dar olsa gerek
Hep içim ürpererek, diyorum.
Vakit dar olsa gerek.

Belirsiz bir alemde,
Ekseri penceremde, bekliyorum.
Bir bahar olsa gerek.

Binmişim bir gemiye
Ve böyle bir teviye, gidiyorum.
Bir diyar olsa gerek.

A.M. Dranas

Kış Behçeleri

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı,
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.

Can veri kışın sunduğu taslarla zehirlerden
Her gonga kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.

Yerlerde gezen hatıralar var korkulukta:
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle, ufukta,
Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.

İçlenme tabiattaki yekpare kaderden,
Yas tutma dağılmış diye gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmiyecekler.

F.N. Çamlıbel